Patron Çıldırdı



        Selam millet, millet deyince kendimi dolu dolu boş vaatlerde bulunan siyasetçiler gibi hissediyorum lan.ehehe. Gereksiz bir yaz tatilinden sonra tekrar bir şeyler karalayayım dedim. Yaz tatilinin nasıl geçtiğini bilmiyorum ama, bildiğim tek şey birtakım saçma insanlardan daha fazla nefret ettiğim. Hani anlatırlar ya ilk insanların taştan aletler kullandığına dair bilgiler, yalandır yalan. İnsanın kullandığı ilk alet yine insandır. O ilk insanlardan bugüne milyon yıllar geçmiş olsa da insanoğlu o ilk kullandığı aleti bugün yine kullanmaya devam etmektedir. Hala köleliğin kalktığı yalanına inandığımız gibi bu yalanı da gayet güzel bir şekilde ezberletmişler bize. Çünkü kendimizi mükemmel varlıklar olarak görürüz, bu mükemmel varlığımızın altında kusursuz bir yapının olduğunu düşünürüz. Ama topluma karşı bu şekilde görünürsek bunun kibire neden olduğunu düşünüp,toplumda mütevazilik rolü yaparız. O yüzden kimse kusursuzum demez, bilhassa ne kadar mütevazi olduğunu başkalarından duymak ister. Çünkü toplumda bu ödüllendirilir. Bizim bu kendi kendimize, kendimizde gördüğümüz bu mükemmel yapı ise en büyük zaafımız olur. İşte o yüzden milyonlarca yıl önce kullanılan alet nasıl insan ise, bugün de hala insandır. Nasıl mı kullanılıyoruz ? Gel bakalım şöyle iki muhabbet edelim o zaman.  Discovery kanallarında izlediğin basit bir deneyi anlatayım sana, bir sinema salonuna topluyorlar farklı farklı insanları. Sözde bir film izletecekler. Seyircilerin izledikleri normal bir film, yalnız gözle algılayamadıkları, zihnin ise algıladığı sübliminal mesajlarla dolu bir film. Peki ne var bu sübliminal mesajlarda,  coca cola reklamı. Dur hemen coca cola tersten okununca şöyle şöyle çıkıyormuş muhabbetine girmeyecem. Filmin yarısında ara veriyorlar, seyircilerin bir çoğu kantinden arada ne alıyor dersiniz ?  Ne tesadüf coca cola alıyorlar.

        Bunun gibi sübliminal mesajlara bir çok yerde maruz kalıyoruz elbette. Çünkü kapitalizmin en büyük kaynağıdır reklam. İnsanların zihnine ne kadar uyarıcı gönderirsen bir ürünle ilgili, o kadar çok kullanıcısı olur ürünün. Peki ne oluyor yani böyle yapınca.? Bu kadar modernleşen dünya da daha mutsuz oluyoruz. İnstagramda paylaşılan o mutlu mesut pozların ardında mutsuz insanlar sürüsü ortaya çıkıyor. Sen ben hepimiz, her gün onlarca defa maruz kalıyoruz bu reklamlara. Sadece sübliminal değil tabi, internette gezinirken, tv izlerken, sokakta yürürken, ama doğrudan ama dolaylı olarak böyle reklamlara maruz kalıyoruz. İnsan ise doyumsuz bir varlıktır, her zaman hep daha fazlasını ister, güç, otorite, para. Bunlar insan hırsının birer sembolleridir. Bunların hepsini elde etmek hiç bir zaman tatminkar yapmaz insanı. Ha işte bu tatminsizlik ve doyumsuzlukdur insanı mutsuz eden. Hani milli piyangodan para çıksa ohhh mis gibi yaşarım hiç bir derdim kalmaz diye düşünürsün ya hep, toz pembe hayaller kurarsın ya, işte o bir üst basamağa geçmek için birer adım olur sadece. Sadece bu sefer isteklerin, hırsların değişir. Çok paran olunca daha çoğunu istersin. Elindekini kaybetmemeye çalışıp, daha fazlasını arzularsın her zaman. Bunu söyleyince tabi olur mu öyle şey birader, ben yardım ederim akrabalarıma, fakirlere falan diye düşünüyorsun ya, bak dostum dünya piyasasında dolaşan paranın %60'ına yakını belli ailelere aittir. Bu aileleri öyle Forbes'in zenginler listesinde falan göremezsin. Hani yuh şu kadar serveti var diye o dergiye giren adamların serveti geri kalan %40 dan aldıkları paydır. Piyasa da dolaşan o %40 para bile bu dünyadaki herkesi rahat rahat geçindirmeye yeter de artar bile. Dolayısıyla, bu kadar zenginin olduğu yerde, bu kadar fakir var ise, ya da bir yerlerde hala insanlar ya da hayvanlar açlıktan ölüyorsa, bu zenginleşen insanın, geri kalanları umursamadığı anlamına gelir. Yani, O piyango sana çıkınca sen de bu düzene ayak uyduracaksın, yokken bol keseden atıp tutmak her zaman kolay olur.
    İşte kapitalizm dediğin şey ise insanın bu hırsından, hep daha fazlasını arzulama tutkusundan nemalanır. Yani modern insanın bir takım işlerini halledebilmesi için kullandığı malzeme yine insandır, insanın hırslarıdır, egolarıdır, doyumsuzluğudur. Günümüze antidepresan kullanım oranlarının artışının kaynağı da bu doyumsuzluktur. Sistemin bize dayattığı reklamlar yüzünden ihtiyacımız olmayan şeyleri ihtiyaçmış gibi görür, durdurulamaz bir arzu ile elde etme çabasına gireriz. Sahip olma arzusu ve bunun sonucunda yaşadığımız hazcılık duygusu modern insanın en temel boşluğu ve problemidir. Artık ne kadar çok şeyi olursa o kadar mutlu olacağını sanan insanlarla dolu etrafımız. Voltaire'nin dediği " Gerçek ihtiyaçlar olmadan gerçek hazlar olmaz" sözünu bugün belki daha iyi anlayabiliyoruz. Haz duygusu ihtiyaçlarımızın giderilmesi sonucu gerçekleşen bir olaydır. Eğer ihtiyaçlarımız gerçek değilse, bu sefer sahte ihtiyaçlarımız biz de sahte hazlar oluşturur. Bu sahte hazlar da seni mutluymuş gibi yapar, ama temelde seni daha da mutsuzlaştırır. İşte insanların kullanıldığı bu bencil sömürü düzeninin deşifre olmaması için sistem sana satın almanı kolaylaştıracak yöntemler de sunar, bunlar da kredi kartları, kredi, taksit ile ürün alma vs. gibi yöntemlerdir. Reklamlar ile ihtiyacın olmayan ürünleri almaya iten bu sistem, çok kısa zamanda toplumsal bir baskı olarak karşına çıkar. Falanca kişi ev almış biz de alalım dediklerinde, ilk başta aman ya ben böyle iyiyim dersin. Sonra etrafında bir falanca kişi daha çıkar ev alır, toplumsal psikolojik baskıya maruz kalmaya başlarsın. İki üç örnekten sonra artık evin bir ihtiyacın olduğu mantığına bürünerek bir bakmışsın ki kendini banka kapılarında kredi hesaplarken bulursun. Ömrünün en güzel yıllarını kredi ödeyerek geçirir, hiç bir zaman geri dönemeyeceğin yaşları, anlık hazlarına terk edersin. Bir gün ömründen geçen bu yıllar aklına geldiğinde ise, yaşadığın anlık hazların yerini büyük bir mutsuzluk alır. Bu benim verdiğim tabi ki sadece düzene bir örnek. Herkeste aynı şey olacak diye bir kural da yok.  Ama istisnalar tüketim toplumu olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor elbette. Artık tüketmek bireyler için bir zorunluluk teşkil etmektedir. Bunu en güzel Jean Baudrillard " Tüketim Toplumu" kitabında şu şekilde dile getirmiştir.

              " Gerçek ihtiyaçlar ile çağımızın yönlendirdiği sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda kişi tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. İnsan bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayır ettiğini düşünürken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorunluluğa dönüşür. İnsan ilişkileri yerini maddelerle ilişkiye bırakır ve artık geçerli olan ahlak tüketim etkinliğinin ta kendisidir."

            Eee o zaman biz ne yapacağız ? Gerçek ihtiyaçlarımızdan gerçek hazları bulmaya çalışacağız. Gereksiz yere tüketen birey olmaktan uzak durmaya çalışacağız.

          Eee birader insanı o kadar yerin dibine soktun, peki sen çok mu iyi bir adamsın ?

         Valla adam olmak gibi bir derdim olmadığından iyi ya da kötü bir adam olmuşum hiç mühim değil ehehe. Hadi eyvallah -

   

Yorum Gönder

0 Yorumlar