Cahillik

       
cahillik,cehalet
Cehalet
          Selam millet, uzun bir aradan sonra yine bir şeyler karalama isteğiyle uyandım bu sabah. Yapacak daha iyi bir işiniz yoksa bu yazıyı okumaya devam edebilirsiniz. Benim de yapacak daha iyi bir işim olmadığı için youtube'da, amatör youtuber'ların sokak röportajlarını izleyerek geçiriyorum evdeki vaktimi.Amatör dediğime bakmayın, benim diyen haber kanallarından çok daha gerçekçi bir şekilde önümüze seriyor ülke manzaralarını. Ya kendimi kahkaha atarken buluyorum, ya da yuh ya bu kadar mı içler acısı insanların hali diye düşünürken buluyorum. Yaşadığımız çevreye, iletişim kurduğumuz insanlara bazen o kadar çok bağlanıyoruz ki, sanki herkesin bizim gibi yaşadığını düşünmeye başlıyoruz bir zaman sonra. Toplumun içinde oluşan tabakalar artık birbirinden o kadar çok kopmuş ki, iki tabaka arasından ancak solucan delikleri sayesinde geçiş yapmak mümkün olmuş. Tabi bunun en büyük nedeni, sahte bir dünya kurmamıza çanak tutan sözde medya diye iş yapan tv kanalları. İkincisi ise günün getirdiği şartlar altında, toplumculuktan daha çok bireyselciliğin daha ön plana çıkmış olması.

         Tarihte 1000 yılında uyuyup 1500 yılında uyanan bir insan olsaydı, uyandığı dünyaya çok da şaşırmazdı herhalde. Teknolojik olarak, yaşam koşulları olarak, ya da ülkelerin siyasi sınırları olarak değişiklik olsa da, yine de uyandığında kendini farklı bir dünyada hissetmezdi. Ama 1500 yılında uyuyup, bu sabah iphone sesi ile uyansaydı bir insan kendisinin herhalde cennet ya da cehennemde uyandığını düşünebilirdi. Peki iki dönem arasında bu kadar fark yaratacak şeye sebep olan neydi ? İşte buna verebilecek çok fazla sayıda cevabımız olurdu eminim. Benim verebileceğim en iyi cevap ise Cehaletin keşfedilmesiydi. Yaklaşık 70-100 bin yıl önce ortaya çıkan Sapiens'in tam olarak "bilmiyoruz" diyebilmesiydi. Cahillik, cehalet günümüzde sanki insanlara hakaret unsuru olarak kullanılmakta olan bir kelime olarak düşünülebilir. Ama insanoğlunun belki de bu denli gelişmesine ve hala daha gelişiyor olmasına doğrudan katkı sağlayan bir kelime olmuştur. Oysa cahil kelimesi Tdk'nın verdiği ikinci anlamda, " belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan kişi" demektir. Ve bu da öğrenmenin ilk basamağını oluşturur. 1500 yıllarından sonra insan kökü ignoramus olan bilmiyoruz anlamında kullanılan kelime ile yola çıkmıştır artık.Takip eden süreçte reform hareketleri ile o zamana kadar bilginin kaynağı kabul edilen, dünya üzerinde her şeyin bilindiğini iddia eden din adamlarına karşı çıkmış ve yeni keşiflere doğru yol almıştır.

     Oysa dünyanın ileri diyebileceğimiz toplumları cahil olduğunu kabul edip, cahilliklerinden kurtulmak için öğrenmeye daha çok önem verirken, biz toplum olarak bunu çok da başarabilmiş değiliz. Bu değerlendirmeyi 1 ay önce belki yine yapabilirdim, lakin yukarıda bahsettiğim gibi sokak röportajlarını izledikten sonra bundan daha çok emin olmaya başladım. Şevket Süreyya Aydemir'in Suyu Arayan Adam kitabını okumuşsunuzdur, okumadıysanız muhakkak okuyun. Kendi hayatını anlatır Aydemir bu kitabında. Ama kendi hayatını anlatırken bize dönemin koşullarını, hayat şartlarını çok güzel anlatır. Mesela kitaptaki, "Şu bilinmeyen Anadolu" bölümü, o dönemin Anadolusunu çok güzel yansıtmaktadır. Yıllarca üvey evlat muamelesi görmüş Anadolu'nun, Anadolu insanının durumunu, ama bir gecede cahil kaldık diyenlere tane tane anlatmıştır. Şevket Süreyya'da, ilk defa Anadolu'ya geçtiği için bu duruma oldukça şaşırmış, Anadolu'nun da sanki İstanbul gibi bir yer olduğunu düşünmüştür hep. Ama gerçekler onu da sarsmıştır. Hatta cepheye vardığında bir gün emrindeki askerleri toplamış ve " Bizim dinimiz nedir, biz hangi dindeniz " diye sormuştur. Verilen cevapları ve o kısmı görselden bakabilirsiniz.
Bakın bu soruya kimisi İmam Azam dinindeniz diye kimisi Hz. Ali dinindeniz diye cevap veriyor, Bu sefer peygamberimiz kimdir diye soruyor, bu sefer Enver paşa diyen bile çıkıyor.  Bakın inandıkları dinin ne olduğunu, peygamberlerinin kim olduğunu bile bilemiyorlardı bile. Anadolu'nun durumu o kadar vahimdi. Bilmemezlik onların suçu değildi elbet ama durum da göründüğü gibiydi. Aslında Şevket Süreyya yaklaşık 100 yıl önce adeta bir sokak röportajı yapmıştı. Ve tablo buydu. Şimdi gelelim günümüze, bir sokak röportajında "Osmanlı devletinin kurucusu kimdir ?" diye soruyorlar. Bakın verilen cevaplara.


100 yıl önce peygamberimiz Enver Paşadır dediklerinde şaşırıyoruz ya, şaşırmayın işte, çünkü bugün Osmanlı devletinin kurucusu kimdir diye sorduklarında Mustafa Kemal Atatürk diyenler de var. 100 yıl önceki adamın inandığı dinini, peygamberini bilmemesi, bugün bu kadar teknolojinin ve imkanların içinde Osmanlı devletinin kurucusunu bilememesi. Hangisi daha vahim siz karar verin artık.

        Hani hep anlatırlar ya, sanayi devrimini kaçırdık, ayak uyduramadık, bugün teknoloji devrimini kaçırdık diye. Sanırım bizim kaçırdığımız en önemli şey cahilliğimizi keşfedemeyişimizdi. Cahilliğimizi keşfedemediğimiz için 100 yıl önceyle, şimdi arasında pek fark da yok. Değişen sadece teknoloji, araç gereçler vs. Kafa aynı kafa. Hadi eyvallah-
 

Yorum Gönder

0 Yorumlar