Ateizmin Ahlaki Tutarsızlığı

     
ateizmin ahlaki tutarsızlığı


      Ahlak denince akla, Din kültürü derslerinden öğrendiğimiz, dürüst olmak, yalan söylememek, küfür etmemek, dedikodu yapmamak gibi, ya da toplum içinde öyle davranılmaz tarzından şeyler gelir. Ahlak kavramının derinliklerine inmeden yüzeysel olarak ahlaki davranışlardan bahsedebilirz. Tabi ki bu saydığımız unsurlar da ahlak kavramının içinde değerlendirilebilecek gerçeklerdir.Ama ahlak tüm bunların altında çok daha derin boyutlarıyla tartışılabilecek bir alandır ki zaten yüzyıllardır felsefi düşünürler bu konu hakkında yüzlerce, binlerce eser vermişlerdir. Felsefenin içinde Ahlak felsefesi olarak ayrı bir yer de edinmiştir kavram. Hayatımızı, hukuk kurallarımızı, yaşayış tarzımızı, yaptığımız ve yapmadığımız davranışları ahlak kavramından daha fazla etkileyen bir alan yoktur herhalde. Bundan dolayıdır ki teist ve ateist filozoflar ahlak kavramı üzerinde oldukça tartışmışlardır. Psikoloji alanında da insan davranışlarının incelenmesi, insanların davranışlarını öğrenmesindeki, ya da bir davranışın yanlış olduğuna karar vermesi bakımından da incelenmiştir. Kpss'ye hazırlanan herkesin aşiyan olduğu konulardan birisidir aslında. Kohlberg'în ahlak felsefesi kuramını hatırlamayan yoktur, sonuçta konuyu öğrendikten sonra Kohlberg'in ahlaki evreleri konusunda bir çok espriye maruz da kalmışsınızdır. Yaptığınız davranışları bu ahlak yasaları çerçevesinde açıklamaya çalışan ve sizi saf çıkarcı etiketiyle damgalayan arkadaşlarınız da olmuştur. :)) Ben de bu ahlak kavramın ateizm tarafindan nasıl rasyonelleştirilemeyeceğine ( o nasıl bir kelimedir öyle :))) )dair bir iki şey karalamak istedim

      Konunun aslında kritik noktası olan Ahlakın doğuştan var mı olduğu yoksa sonradan kazanılan bir düşünce yapısı mı olduğundan başlamak gerekir. Bu konu oldukça tartışılagelen bir konu olsa da, benim buradaki düşüncem ahlakın temel olarak doğuştan getirilen ve daha sonra içinde bulunulan topluma göre şekillenebileceği bir argümanı açıklamak. Felsefi olarak bu çokça tartışılsa da aslında dini kitabımızda bulunan bazı ayetler de ahlakın da doğuştan bize verilen bir olgu olduğuna dikkat çekmiştir.

       Öyleyse sen benliğini Allah'ı birleyen olarak dine, Allah'ın fıtratına çevir; insanları onun üzerine yaratmıştır.  Allah'ın yaratışında bir değişiklik yoktur, işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler ( Rum suresi, 30 )

        Peki öyleyse John Lock'un yıllar önce söylediği " İnsan zihni boş bir levhadan ibarettir ( tabula rasa ) kavramı ne kadar doğrudur. Ya da davranışçı kuramcıların babası sayılan Watson'un bana bir düzine çocuk verin, ben onlardan size bilim adamı, hırsız, polis, filozof, popçu, topçu vs.diyerek hepsinden ayrı ayrı kişilikler oluşturayım derkenki, aslında çocukların yetiştirilmesinde sadece çevresel faktörleri öne çıkarması ve bu düşüncesiyle John Lock'un insan zihninin boş bir levha olduğunu kabul etmesi ne kadar doğruydu. Bunları takip eden süreçte sosyal davranışçılar çıksa da John Lock'un ve Watson'un öne sürdüğü bu fikre asıl darbeyi vuran bilişsel kuramcı ve dil bilimci olan Naom Chomsky olmuştur. Chomsky insanların "Dil edinme mekanizması"na ( Language acquisation Device ) sahip olarak doğduğunu söylerek, ve bunu deneysel olarak da  açıklayarak, davranışçı kuramların getirdiği açıklamaya daha rasyonel izah getirmiştir. Çocukların nasıl olup da 2 yıl gibi bir kısa zaman diliminde dil gibi kompleks bir yapıyı öğrendiklerini araştıran Chomsky, dünyada yüzlerce dil olmasına rağmen, insan dili öğrenmeye zaten doğuştan meyillidir diyerek tüm insanlarda biyolojik olarak kodlanmış Dil edinme mekanizması tezini ortaya koymuştur. "Eğer bu alan olmasa, dil gibi sofistike ve diğer dillerle özünde benzerlik taşıyan bu kompleks yapı nasıl kazanılır" der Chomsky.  Ve şu an genel olarak kabul edilen kuram Chomsky'nin bu kuramıdır. Ben burada bir iki cümle ile yazdım, merak edenler daha detaylı bir incelemeyi yapabilirler. Çünkü olay benim burada yazdığım kadar basit bir olay değildir. Dil ediniminde bir çığır açmış çalışmadır.

     Dil edinimi konusunda Chomsky'nin davranışçı ekollere karşı çıkması gibi, Bloom'da çocuklar üzerinde, özünde çok kompleks olmasına karşı ahlakın temelini oluşturan "iyi - kötü, doğru- yanlış, adaletli- adaletsiz gibi olguları barındıran deneyler yaparak, ahlakın da doğuştan getirilen, insan zihnine kodlanmış bir sistem olduğunu, davranışçı ekollere ( Kohlberg, Piaget) karşı ortaya koymuştur. Bloom'da " Adaletli - adaletsiz " gibi olağanüstü derecede kompleks ve potansiyel olarak sonsuz sayıda yargıda bulunabileceğimiz bu kavramların açıklanmasında Chomsky'nin dil teorisine benzer bir yaklaşımla ele alınabileceğini ifade etmiştir. Bloom bunu konuşma öncesi dönemdeki çocuklarda yaptığı birçok deneyle de kanıtlamıştır. Örneğin yapılan bir deneyde, bir kukla iki kuklayla top oynayacak ve diğer bir kukla topu alıp kaçacak şekilde bir seneryo bebeklere seyrettirilir. Bu mızıkçı kukla bebeklerin önüne getirildiğinde, bebekler " adaleti uygulamaya" kalkışıp, mızıkçı kuklayı cezalandırdıkları, kuklanın kafasına elleriyle vurdukları gözlemlenmiştir. İyinin ödüllendirilmesi, kötünün cezalandırılmasının adalet kavramı açısından önemli bir yeri vardır.Başka bir deneyde Bloom, 21 aylık bebeklere, iyi ve kötü kuklaların olduğu bir ortamda, bebeklerin kuklalara ödül olarak birşeyler verebilecekleri, ceza olarak onlardan birşeyler alabilecekleri bir durum oluşturur.Bebeklerden birşey almaları istendiğinde, kötü kuklalardan aldıkları, ve birşey vermeleri istendiğinde iyi kuklalara verdiklerini gözlemlemiştir. Daha bunlarla ilgili deneyler olsa da hepsini burada yazıp konuyu çok da uzatmak istemiyorum. Bu deneylerden şunu anlamalıyız ki daha bebeklik aşamasında insanın zihninde, iyiyi- kötüyü, doğruyu yanlışı, adaletliyi adaletsizi ayırt edecek özelliklerin aynı Chomsky'nin dil edinme mekanizmasında olduğu gibi hazır olduğunu öğreniyoruz. Bu da dünya üzerindeki insanların çok fazla kültürel farklılıklarına rağmen ortak evrenel özelliklerinin tahmin edilenden fazla olduğunu gösteriyor. Bu da doğuştan sahip olduğumuz ahlak anayışı fikri ile çelişmemektedir zaten. İyi de dostum sanki bütün insanlar ahlaki olarak aynı mı davranıyor derseniz, sonuçta insanlar şahsi menfaatlerinden dolayı, kültürel etkilerinden dolayı ya da başka çevresel şartlardan dolayı bu doğuştan gelen ahlaki temeli görmezlikten gelebilir ya da bunları bir şekilde akla bürüyerek bastırma savunma mekanizmalarını kullarak aykırı davranabilmektedirler. Ama birbirinden bağımsız kültürlerde bu aykırı davranılma oranı, ortak davranılma oranına göre bir hayli düşüktür. Daha giriş bölümünü yeni bitirdik lan :)))

    Şimdi gelelim ateizmin ahlak konusundaki tutarsızlığına. Bir çok ünlü ateist yukarıda anlattığım ahlakın doğuştan gelen ortak bir unsur olduğu düşüncesine çok fazla karşı çıkmaz. Ama teizm ile Ateizmin ayrıldığı nokta teizmin bunu bir yaratıcının varlığıyla açıklaması ve ateizmin bunu doğal seçilim yöntemiyle yani evrim teorisi içinde tesadüfi meydana gelen olayların, ahlak boyutunda insanların genlerine işlenmesi olarak açıklamasıdır. Richard Dawkins " Tanrı Yanılgısı" adlı kitabında bunu " Darwinci, mutluluk veren, değerli hatalar" olarak ifade ederken, yine ünlü natüralist-ateistler Michael Ruse ve Edward Wilson, doğuştan gelen ahlakı " Ortak hareket etmemiz için genlerimiz tarafından yutturulan bir illüzyondur. Hiç bir dış temeli yoktur. Ahlak evrim tarafından oluşturulmuştur ama onun tarafından temellenmemektedir" diyerek ahlakın doğuştan geldiğini kabul etmiş ama bunu yaratıcıya atfetmek yerine naturalist- materyalist ateizm ile açıklamaya çalışmışlardır. Şimdi burada itiraz edilmesi gereken nokta şu olacaktır. Natüralist ya da materyalist, aslında materyalizmi de naturalizmin içinde değerlendirebiliriz, düşüncede olan kişi için madde sonsuzdur ve madde  tamamen tesadüften kaynaklanan bir sonuçtan ibarettir. Yani atomun en küçük parçasının içinde itme- çekme kuvvetleri olsa da ya da dalga ve parçacık olarak hereket etmesi  olsa da  bu maddeyi bağlayan bir şey değildir.Yani bu itme - çekme kuvveti tesadüfi süreçler sonucu oluşmuştur ve rasyonel bir temeli yoktur. Evreni maddeden ibaret gören ya da bu görüşü savunan ateist bir kişi aynı şekilde ahlakı da tesadüfi sonuçlar olarak ortaya çıkmış birer olgu olarak görmesi gerekir.Ki zaten ünlü ateistler bu şekilde görüyorlar. o zaman maddenin içindeki itme çekme kuvvetinin ya da dalgacık ya da parça olma özelliğini maddeyi bağlayan birşey olarak görmeyen kişi, tesadüfi süreçler ile ortaya çıkmış bir ahlak anlayışına kendisini bağlı olarak görmemesi gerekir. Daha açık bir şekilde ahlak aynı madde gibi tesadüfi bir süreç olarak ortaya çıkmıştır ve ateist bir kişinin bu tesadüfi bir ahlak anlayışına bağlı olmasının altında rasyonel bir temel yoktur. Tam aksine teist bir kişi maddenin de ahlakın da bir yaratıcı tarafından oluşturulduğuna inandığı için, ahlak anlayışının temelinde bir bağlayıcılık vardır ve bu bağlayıcı unsur Yaratıcının ta kendisidir. Ama ateistler de ahlaklı olabilir yeaaa diye bağıran adam, zaten ben burada ateistlerin ahlaksız olduğunu falan söylemiyorum, ama ahlaklı olması için rasyonel bir temelinin olmamasından bahsediyorum. Yoksa ateist bir kişi Teist bir kişiden çok daha ahlaklı olabilir.

        Nitekim sözlerini her paylaşım ortamında gördüğünüz sayın ünlü ateistlerden Nietzcsche ( bi de yazılışı kolay olsa ) bu durumun farkına varmış ki delikanlı gibi " Ondan, temel bir kavramı, Tanrıya inancı çekip aldığınızda bütününü mahvedersiniz; artık zorunlu hiçbir şey elinizde kalmaz. Onun ancak Tanrı'nın varlığı doğruysa bir doğruluk değeri olabilir, O tanrı ile ayakta durur, Tanrı'sız çöker" diyerek Ahlak ile alakalı olarak böyle bir tespit ortaya atmıştır.

    Aynı şekilde natüralist Bloom'da " Ne kadar akıllı olursak olalım, eğer ki doğuştan gerekli temel özelliklere sahip olmasaydık, ahlak yapısı olmayan, acımasızca sadece şahsi çıkarını gerçekleştirmeye yönelmiş kişiler olurduk" demektedir.  Dikkat edin bunları söyleyen teist, dindar adamlar değil, hayatları boyunca natüralizmi savunmuş olan kişiler.

    Şimdi anladın mı ateist bir kişinin niçin ahlakı rasyonel bir temele oturtamayacağını. Anlamadıysan bak bir örnek daha vereyim, günümüzün en popüler ateistlerinden birisi Lawrence Krauss, ben ateistim diyen bir kişi kitaplarını elinden düşürmez hiç.Richard Dawkins'in de kankasıdır kendisi. Bak bir videosunda neler söylüyor.


İzlemene gerek yok videoyu ben kısaca özetliyecem zaten.Hamza Tzortzis ( Yunan asıllı sonradan müslüman olan genç ) Krauss ile The Big Debates adlı tartışmada kozlarını paylaşır. Hamza orada bir soru sorar Krauss'a " Enses niçin yanlıştır ? " diye. Krauss ise enses'în yanlış olduğu fikri bana göre açık değildir der ve bunun toplumlarda tabu olduğunu, geçmişten gelen köklerinin olduğunu ( ki bu kökler neye dayanıyor acaba ) ama her ne kadar kendisinin desteklemese de iki kişi arasında eğer mesela bir kız ve erkek kardeş arasındaki ilişkiyi, eğer üremeyeceklerse ahlaki açıdan bir sıkıntı olmayacağını söylüyor. Aslında natüralist bir ateizm açısından bakarsan Krauss'un söylediklerinde bir tutarsızlık yoktur. Natüralizmin ahlak anlayışını yine doğadan alması gerekir. Çünkü savundukları görüş, bu evren ezelidir, evrenin kuralları dışında başka da bir kural yoktur derler. Tabi doğanın içinde enses ilişki olduğuna göre ( bir çok hayvanda bu vardır ) o zaman natüralist bir ateistin enses ilişkiye karşı çıkmasının altında da hiç bir rasyonel temel yoktur. Video'da eğer Krauss kıvırıp da enses ahlaken yanlıştır gibi bir ifade kullansaydı, Hamza o anda rövaşatadan topu 90'a çakar, şah ve mat der, tavlayı da Krauss'un koltuğunun altına verir sepetlerdi. Bir ateistin ahlak anlayışının en iyimseri Krauss'un bu açıklamalarındaki gibi olabilir. En azından kendi içinde tutarlıdır diyebiliriz o zaman. Ama hem kendine natüralist- materyalist diyecek, hem ateist olduğunu iddia edecek ama enses ilişkiye " Ama hastalıklı çocuk olur yeaaa" diye karşı çıkarak kendine ahlaki bir temel oluşturmaya çalışacak bir ateist dibine kadar tutarsızdır, tutarsızdır, tutarsızdır. Zaten farklı dinlere inanan toplumlardaki ateistlerin ahlak anlayışı da kendi içinde bulunduğu toplumdan etkilendiği için, aslında temelde yine içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışından beslenir.Mesela müslüman bir ülkede doğmuş ve büyümüş olan bir ateist, hristiyan bir toplumda doğup büyümüş bir ateistten çok daha fazla karşı çıkar enses ilişkiye. Çünkü rasyonalize edemediği ahlakının beslendiği kaynak yine içinde bulunduğu müslüman toplumdur.

      Yazı çok fazla uzadığı için artık sonuca bağlamak istiyorum. Aslında Nietszche ve Bloom'un yukarıda alıntıladığım sözleri olayı özetler niteliktedir. Eğer bir yaratıcı ( ki o yaratıcı benim dinime göre Allah) kavramını ortadan kaldırırsan, ahlakın temel unsurlarından biri olan iyi kavramını da ortadan kaldırmış olursun. İyi yoksa o zaman kötü diye bir kavramda olmamış olur. Ve yaptığın davranışları da iyi davranış ve kötü davranış olarak nitelendiremezsin. İyi ve kötü yoksa iyi ahlak ve ya kötü ahlak da yoktur. Yani insan kendi çıkarları için doğada savaşmak zorunda kalır, doğanın içinde kalarak yaptığın davranış hiç bir şekilde illegal olarak sınıflandırılamaz. Allah yoksa doğanın kendisi bir survivor olur, ve hayatta kalmak için her türlü  mücadele serbesttir.Allah olunca, sadece ahlakın değil, bütün bu evrenin rasyonel temeli olur. Hadi eyvallah-


   

   
   

Yorum Gönder

6 Yorumlar

  1. https://www.facebook.com/226494262282/videos/10153557811152283/

    YanıtlaSil
  2. Cesaretin takdire değer... Ahlak gibi bir konuyu üstelik teizmi rasyanel temele oturtarak anlatma çaban aslında mevzuyu araştırma konusunda biraz eksik kalınmışlığın sonucu kanısındayım... Kutsal kitaplarda bugün ahlakımıza ters düşebilicek hadiseler gündeme geldiğinde " o zamanın şartları ama" diyerek genel geçer ahlak kavramını bulmanın aslında ne kadar sıkıntılı olduğunu ve bu tutarsızlığın teizmden veya ateizmden değil ahlakın kadim bir kavram olduğu zannımızın sonucu olduğunu düşünüyorum.... Zira hangi teist inancın gerçek ahlakı izah ettiğini bulduk diyelim... Peki hangi mezhebine tâbi olucaz... Şunu kaçırmamak lazım... A-teizm MEVCUT Tanrı tariflerinin yetersiz ve tutarsız olduğunu düşünen bir olgudur.. Yani hakikatı, gerçek Yaratıcıyı arama yolculuğudur...Derin bir konuda "işte bu yüzden benim düşüncem doğru" fanatizmi ile kalem oynatmak ego tatmininden öteye gitmez... Krauss' un videosundaki noktanın Adem ile Havvadan üremeden ne farkı var?

    YanıtlaSil
  3. Ateizmin gerçek Yaratıcıyı aradığı amacını ilk defa senden duyuyorum, bugüne kadar da bir çok ateistin konuşmalarını dinledim ya da kitaplarından faydalandım, ama böyle bir amacı olduğunu ilk defa senden duyuyorum. Adem ile Havva'nın üreme meselesine gelince, inandığım dinin kitabında Adem ile Havva'nın nasıl ürediğine dair bir bilgi de bulamıyorum. Çocuklarının çapraz evlilik yaparak çoğaldığına dair bir sürü rivayet biliyorum ama, Allah'ın gönderdiği dinden konuşuyorsak, Allah'ın gönderdiği kitaptan konuşmamız bana göre gayet mantıklı, yoksa rivayetlere bakarak dini o sanmak biraz garip geliyor bana. Teizmi temel alarak, ahlakı bu temel de açıklamam meselesine gelince, araştırmalarım burada eksik olduğunu düşünmüyorum, sen bu kanıya nasıl vardın merak ettim ama. Ben ateistlerden de örnek verdim ve bir yaratıcı kavramı olursa ancak ahlakın anlam bulabileceğini söyledim. Bunun için özellikle ateist kaynaklardan örnek vermeye çalıştım, çünkü teist kaynaklara bir ateistin itibarı daha az olur diye. Mezhep meselesine gelince, Kuran da bana tavsiye edilen bir mezhep gösteremiyorsan, mezhep meselesine hiç girmeyelim bence. Çünkü mezhepler zaten tartışmalı bir alandır ve Kuran'da mezheplere dair bir ayet de bulamazsın. Benim yazılarımda dini kaynak olarak sadece Kuran'ın baz alındığını biliyorsan, bana Kuran dışı kaynaklarla gelmemen daha iyi olur, Kuran dışı kaynaklar benim için her zaman eleştirel bir gözle bakılması gereken kaynaklardır. Zaman şartlarını göz önüne almadan hiç bir zaman doğru bir anlayışa sahip olamayacağımızı düşünüyorum. Bu din içinde geçerli tarih gibi diğer alanlar için de geçerli. Bir de Ateizmin mevcut Tanrı anlayışını hangi yönlerden yetersiz buluyor biraz daha açarsan daha net bir diyalog olabilir :)

    YanıtlaSil
  4. Tanrı zamandan mümezzeh ise; gönderdiği varsayılan kitaplardaki herhangi bir mevzunun zaman şartlarına bağlı değişkenlik göstermesi biraz handikaplı geliyor bana. Ateizm bir kült, bir kurallar yığını değildir dolayısıyla kendisini a-teist olsrak niteleyen herkesin fikri başkadır. Ama insanı teizmi redetme noktasına getiren şeyler Tanrı kelamı olarak nitelendirildiği için reddedilen şeyler aslında mevcut Tanrı tarifleridir. Dolayısıyla tutarlı ve beşerden üstün olduğu net bir biçimde bir Tanrı bir gün buradayım derse hakikatı reddetmek ateizm olmaz aptallık olur. İçlerinde mantıken anlaşılmaz ve tutarsız hadiselerin bulunduğu ve kendilerine tâbi olunabilmek için bilmeyi değil "iman" etmeyi esas tutan bir düşünceyi rasyonel temele dayandırmak bence mantık hatasıdır. Zira sana Kur'andan vereceğim bir kaç örnek sonucunda işin içinden çıkamıyacağımızda sen "iman" ediyorum Allah bilir ben sınırlı bilirim diyebilirsin doğal olarak... Ve orada rasyonalite yalan olur..

    YanıtlaSil
  5. Sadece şeytan hadisesi bile mevcut Tanrı tariflerinin beşer ürünü olduğunun muazzam bir delilidir

    YanıtlaSil
  6. Zaman şartlarına göre değişiklik gösterdiği dediğin konular ne onu bilmem gerekiyor. Çünkü değişen Allah'ın gönderdiği kitap değil, Allah'ın gönderdiği kitabın insanlar tarafından algılanışı olabiliyor. Bununla ilgili örnekler de verebilirim sana. Bizim sorunumuz aslında dine yaklaşırken ki kullandığımız mededoloji sorunudur. Çünkü benim gördüğüm kadaryla, ateist'im diyen bir kişi, islam dinini eleştirirken ki kullandığı argümanlar daha çok mezheplerin ya da bir takım daha sonradan yazılan kitapların anlattığı dinden ibaret oluyor. Mesela yukarıda "iman etmeyi esas tutan bir düşünceyi" diye bir cümle kurmuşsun. Ben Kuran'da siz düşünmeyin sorgulamayın, sadece iman edin diye anlatılan bir ayet görmedim. Aksine, Kuran'da akletmeye yönelik, aklı kullanmaya yönelik yüzlerce ayet okudum. Derin derin düşünün, Allah akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır benzerinden bir sürü ayet okudum. Ama hiç bir yerde düşünmeyi boşverin iman edin diyen bir ayet okumadım. Ama İslam inancının içine iman esasını dayayan, aklı yok sayan bir sürü alim de gördüm cemaatte gördüm. Onun için fikrini öne sürdüğün konuların Kuran'dan mı yoksa başka kaynaktan mı olduğunu öne çıkartsan daha iyi olur. Benim için Allah varlıklı evren ve hayat anlayışı, Yaratıcısız ve tesadüfi süreçlerle açıklanmaya çalışılan evren anlayışından çok daha rasyoneldir. MEvcut Tanrı tarifleri demişsin, ama ben Kuran'da anlatılan bir Tanrı tarifine inandığım için, diğer tarifeler beni ilgilendirmiyor.
    Tanrı bir gün burdayım derse hakikati reddetmek ateizm olmaz aptallık olur sözü ise hoş ama boş bir söz zannımca. Çünkü " Tanrı burdayım " demesi için nasıl bir beklenti içinde olduğunu merak ediyorum.

    YanıtlaSil